31 Aralık 2012 Pazartesi

"Siyah İnci" ekolünden; Bafetimbi Gomis...

Emmanuel Adebayor ile Didier Drogba'nın harmanlanmış halini düşünün, tek eksiği "büyük" tecrübe. O'nun adı Bafetimbi Gomis...



St.Etienne'deki göz kamaştıran çıkışı sonrası kendisini Lyon'da buluverdi. Siyah İnci ekolünün en son temsilcilerinden. Renkdaşlarının Avrupa'ya çıkış kapısı olan Ligue 1'in vitrinindeki bir pırlanta. Özellikle 2007-2008 sezonundaki performansıyla Fransa Milli Takımı'na seçilmesine rağmen, milli forma ile büyük başarılara imza atamasa da hala bir alternatif...

St.Etienne'de parlamasına yol açan 47 golün her biri onun başarı basamaklarını çıkmasına yardımcı oldu. Hem kendini hem de takımını sırtladı. Ve Lyon transferi...

Lyon kariyeri de St.Etienne kariyeri gibi, üstüne çok da faza bir şey koymadı aslında. Ligue 1'in yıldız açlığını doyurmaya çalışıyor bu aralar; ancak henüz bir inci, yıldız olmaya az kaldı aslında. Lyon formasıyla 2009'dan beri 30'dan fazla gol atan Bafetimbi Gomis, performansı yavaş yavaş hızlanan bir tren gibi. Çok spekteküler başarıları yok,sadece akılda kalan 2011 yılındaki D.Zagreb maçındaki "7 dakikada 4 gol" performansı. Şimdilik tabi ki...

Bu sezon da Ligue 1'in en önemli gol kralı adayı ve her zamanki gibi üst sıralarda. Ancak kesin olan bir şey var; "Ada Vapuru" için hala vakit var..

30 Aralık 2012 Pazar

Üstün Alman Teknolojisi; Bundesliga...

Son yıllarda La Liga ve Premier Lig'in Avrupa'nın en iyi 2 ligi haline gelmesine rağmen, Bundesliga'dan alınan tat damaklarımızı okşuyor. Her sene "Münih bu sezon kesin şampiyon" cümlesiyle başlayan bir lig için beklenenin üstünde performans göstermesi ne hoş...



Almanların "futbol seyircisi" ve "salt futbol" öğesini gözümüze gözümüze sokmasıyla başladı Bundesliga'nın son zamanlardaki kalite yükselişi. Şu reklama bakar mısınız?



Ne ekerseniz onu biçersiniz, nitekim bu sezon Almanların 7 takımı da Avrupa kupalarında gruplarından çıkmayı başardı ve bahar aylarını görecekler. Bir yatırımın meyvesinin bu kadar kısa vadede alındığı kolay kolay görülmez ülke futbolu bazında. Bu sezon Bayern Münih'in orantısız güç kullanarak lige ağırlığını koymasını bir kenara bırakırsak, futbol içi çekişmeler hep "Yeni Bundesliga"yı daha da yukarı taşıdı. Mücadele,mücadele,mücadele...

İşin sunum ve taraftar kısmını çok iyi yapıyor Almanlar ve bunu geç de olsa öğrendiler. Geçen yıl yaklaşık 14 milyon futbolseveri tribünlere çekmiş olan Bundesliga maç başına ortalama 45 bin seyirciyi tutturdu. İyi lig, iyi futbolcular ve iyi stadyumlarla kurulur mantığını çok iyi kavradılar ve teknoloji ile beraber futbollarını dünyaya pazarlıyorlar. Stadyumlarındaki "maç günü yaşanacak hoş anlar" için ellerinden gelen her şeyi yaptılar ve yapıyorlar. Peki Türkiye'de herhangi bir maç için stadyuma gitmek en basit tabirle "Çin işkencesi" değil midir? Bizden 10 milyon ışık yılı uzakta olan bir lige uzanmak mı? Çok zor, ancak el sallamak bize göre...

Kendi içinde barındırdığı dev klasikleri de bu lige ayrı bir hava katmıyor mu? Zaman zaman 2.lige de düşse bazıları, bu klasikler unutulur mu?

Schalke - B.dortmund = Ruhr derbisi, revierderby
Köln - B.Leverkusen -M. gladbach =  Rhine derbi serisi
Hamburg - St.Pauli = Hamburg derbisi
Bayern Münih - 1860 Münih = Munih derbisi
Werder Bremen - Hamburg = Nordderby


Liverpool-Everton derbisi derbi iken, yukarıdakilere neden acaba bu saygı gösterilmez?



Belli devlerin maçlarından zevk alıyoruz çoğu ligte peki herhangi 2 orta sıra takımının maçını bile oturup zevkle seyredebileceğimiz başka hangi lig kalacak ilerleyen yıllarda?

İspanya mı? Sanmam.

İngiltere mi? Belki.

Bundesliga? Kesinlikle...



Futbolun pandası; "El Tigre"

CM oyun serisini bilen bilir. Yıllar öncesinden bazı yetenekleri bize işaret ederler. İşte bunların en "12'den" vurulanı: Radamel Falcao García Zárate...



"Falcao" ismini efsane Brezilya'lı oyuncu Paulo Roberto Falcao'dan alan bu "striker", Kolombiya'da "El Tigre" lakabıyla tanınıyor. River Plate ile tanınan Falcao önce Porto daha sonra da Atletico Madrid ile UEFA Avrupa Ligi kupasını kaldırdı. Atletico Madrid ile aldığı Süper Kupa da kreması oldu kariyerinde.

Porto formasıyla attığı bir çok jeneriklik gole rağmen hala "yeteneklerini" tartışanlar oldu. Şans eseri bir başarı olarak nitelendirenlere Atletico Madrid formasıyla güldü geçti. Çoğu kişiyi utandırdı. Özellikle çıktığı 16 Avrupa Ligi maçında attığı 18 golle kırdığı rekor, hala kırılması en zor futbolik rekorlardan. 2010 Portekiz gol krallığını 1 golle Oscar Cardozo'ya kaptırması onun için bir itici güç oldu. Ardından gelen başarılar ve fantastik bir Atletico Madrid transferi kariyerinde yeni bir sayfa açtı.

Atletico Madrid formasıyla 2012 Avrupa Ligi şampiyonluğu, turnuvanın gol krallığı ve Süper Kupa'da Chelsea'ye karşı yaptığı hat-trick onu dev kulüplerin radarında en üst sıraya koydu. Falcao'yu besleyen yollar açık olduktan sonra gerisi teferruat olarak karşımıza çıkıyor. Ceza sahası içinde gol yüzdesi çok yüksek olan Falcao'nun son yıllarda attığı jeneriklik goller ise hala hafızalarımızda. Markajı en zor forvet oyuncularının başında olan Falcao, 60 ile 90 milyon euro arası bonservis bedellerinin konuşulduğu bir futbolcu halini aldı. Golcülerin soyunun yavaş yavaş tükendiği bu günlerde bir "Panda" gibi korunması gereken bir varlıktır Falcao. Mevkisinde devşirme değil, orjinal bir oyuncudur.



Doğuştan sezgileri üst düzey olan Falcao için Chelsea yolları gözüktü diyen otoritelere bakılacak olursa, A.Madrid macerası çok uzun sürmeyecek gibi. Menajeri Mendes olan Falcao'nun rotası neresi olursa olsun, gol misyonerliğine devam edeceği açık ve NET!

Bir zamanlar Arsenal; Highburry büyüsü...

2003-2004 yılında yenilgisiz şampiyon olan Arsenal takımı, hala ulaşılmaz..

"Lehmann-Lauren-Campbell-Toure-A.Cole-Ljungberg-Vieira-Gilberto-Pires-Bergkamp-Henry"

Yukarıdaki 11 ve Arsene Wenger kurnazlığı o sezon fırtına gibi esen bir Arsenal'i sahneye koymuştu. Bir dinamo gibi çalışan orta sahası, taş gibi defansı ve leblebici forvetleriyle yıla damgasını vurdu. Şampiyonlar Ligi'nde Chelsea engeline kadar çeyrek finale başarıyla yürüdüler. O sezon temmuz ayında Beşiktaş ile yaptıkları hazırlık maçını da 1-0 kazanmış olmaları ayrı bir detay. Highburry'nin büyülü seyirci desteği Arsenal'i dönemin en iyi, en tempolu futbolunu oynayan takımı kıldı. Belki de ekonomik olarak yeni stad projesi çok mantıklıydı ama sportif başarılarını Highburry'e gömdüklerini çok sonradan gördüler...



Thierry Henry ve Bergkamp'lı hücum hattı o sezon çok spekteküler gollere imza attı. Özellikle bu iki yıldızın sağ ayak içleriyle uzak kale direğine gönderdikleri plaseler jeneriklere bolca malzeme olmuştu. Orta sahadan gelen destekle beraber Henry'nin 30 golle ligi tamamlaması kaçınılmaz oldu. Yaklaşık 38.000 kapasiteli Highburry; günümüze kadar olan başarı açlığını en azından o sene bir hayli gidermişti. 2003-2004'te ligi domine eden Arsenal 11 puan farkla şampiyonluğa koştu. Her maçta futbolunun üstüne koyarak adada büyülü bir masala imza attı. Haklı şampiyonluklarını doyasıya kutlamak ise işin en kolay kısmydı.



Şampiyonlar Ligi'nde ilk maçta kendi evinde inter'e 0-3 yenildiği maçtan sonra çıkan homurtular grubun 5.haftasındaki 5-1'lik deplasmandaki İnter galibiyetinde bıçak gibi kesildi.Grup liderliği ve Celta Vigo'lu son 16 turundan sonra, çeyrek finaldeki Chelsea maçları sezonun en sıkı maçlarına ve Arsenal taraftarının hüznüne sahne oldu. Özellikle de Highburry'deki 2-1'lik rövanş mağlubiyeti...

Son yıllardaki futbolcu ihracatıyla düşüşe geçen Arsenal, Arsene Wenger'in şapkadan tavşan çıkarmasını bekler oldu.

Dün akşamki 7-3'lük Newcastle galibiyeti tavşanın kulakları mıydı acaba?


29 Aralık 2012 Cumartesi

İván el terrible!

İvan Luis Zamorano Zamora; Şili'den çıkan birkaç efsanden biri...İván el terrible!


Pele tarafından Fifa'nın en iyi 100 futbolcu listesine sokulan, Şili'nin gelmiş geçmiş en iyi iki forvetinden biri...Diğeri mi? Dönemdaşı; Marcelo Salas..

Zamorano, Şili adına 34 gole imza atarken (9 tanesi Venezuela'ya...) ; Real Madird ve İnter'in de tarihindeki en önemli Güney Amerikalılar listesine de adını altın harflerle yazdırdı. Colo Colo takımında futbola veda edene kadar Avrupa'da önemli başarılar edindi. 1998 UEFA Kupası finalinde Lazio'ya attığı açılış golü 3-0'lık galibiyeti ve kupayı getirmişti. "Korkunç İvan" lakabını tam anlamıyla merkez forvet oluşu ve %1'lik pozisyonları gole çevirmesiyle aldı. İnter'de oynadığı yıllarda 9 numaralı formanın Ronaldo'ya tahsis edilmiş olmasından dolayı, 18 numaralı formasının sırtına, 1+8'i uygun görmüştü.

Kariyeri başarılarla dolu olan Zamorano, Sydney 2000 Olimpiyatları'nda bronz madalyaya hak kazanan Şili milli takımında 6 gol atarak altın ayakkabının sahibi olmuştu. Gerçi kendisi 33 yaşında iken rakipleri yirmili yaşların başlarındaydı o turnuvada. Tecrübesi ile farkını ortaya koydu denebilir.

Kim ne derse desin, O Güney Amerika'dan gelen hırçın bir efsaneydi ve öyle de kalacak...






2012-2013 "Bayern Münih" değerlendirmesi...

Onlar Bavyeralı..Onlar panzer...Onlar dişlileri asla bozulmayan bir makina geleneği..Onlar "BAYERN MÜNİH"...

Bayern Münih Bundesliga'da ilk yarıyı en yakın takipçisinin 9 puan önünde lider kapadı. Şampiyonlar Ligi F Grubunu da averajla da olsa Valancia'nın önünde lider kapadı. Onlar için işler çok iyi gidiyor. Mario Gomez, Mandzukic, Pizarro, T.Müller, Ribery ve Arjen Robben'li hücum hatta şu an Avrupa'nın tartışmasız en iyi iki hücumundan biri. Neuer'in koruduğu kaleinin önünde ise tam anlamıyla bir "Çin Seddi" var. Allianz Arena gibi bir mabed ise onların itici gücü olan nükleer reaktörü. Bundesliga,Almanya Kupası ve Şampiyonlar Ligi'nde kendi evinde neredeyse yenilgisiz giden bir Alman makinası; bu sezonu en az 2 kupayla kapatacak gibi..



Bundesliga'da pek sorun yaşayacaklara benzemiyorlar. Dortmund'un Şampiyonlar Ligi esnasında azalan lig formu Bavyeralıları mutlu ve karlı kıldı. Ligin ikinci yarısında da bu grafiğini rahatlıkla devam ettireceklerini düşünürsek, puan farkını açarak son haftalarda rahatlayabilirler.

Son yıllarda İber yarımadası'nın modern futbol temsilcilerinin karşısında dimdik duran bir Orta Avrupalı futbol simgesi Bayern Münih...Özellikle bu sezon Şampiyonlar Ligi'nin üç favorisinden biri..Son 16 turunda zorlu Arsenal eşleşmesini tecrübeli ve "bitirici" ayaklarıyla geçecek olmaları muhtemel. Tempolu futbolları Arsenal'e zor anlar yaşatacaktır. BATE Borisov maçından aldıkları acı dersle Şampiyonlar Ligi'nde daha temkinli olacak Münih ekibi, en kötü ihtimalle finali görecektir. Kesin olan ise en geç önümüzdeki sene Şampiyonlar Ligi kupasını Almanya'ya getirecek olmaları.

San Siro'da Valancia'dan kaptıkları Şampiyonlar Ligi kupasının üstünden çok uzun süre geçti ve hiçbir Alman bu kadar sabırlı olamaz.. Bundesliga'yı kaptırmaları ise 2013 yılının en büyük süprizi olacaktır.


Edgar Davids, bir "Rottweiler" hikayesi...

Edgar Davids, tam adı Edgar Steven Davids...Bir orta saha Rottweilerı.

13 mart 1973'te Surinam'da doğan Hollandalı orta saha oyuncusu. Sırasıyla Ajax, Milan, Juventus, Barcelona, inter, Tottenham, Ajax ve C.Palace takımlarında forma giyen bir orta saha "barbarı".



Hollanda futbol okullarının Surinam şubesi sayesinde büyülü bir kariyere adım attı. Doksanların sonu ve iki binlerin başında mevkisinin en iyi 5 oyuncusundan biriydi çoğu otoriteye göre. Gözlüğü ile sıradışı bir imaj çizer, saçıyla da bunu perçinlerdi. Çoğu "kazma" mevkidaşlarından fundamental alt yapısıyla ayrılırdı. Bunun için Ajax futbol okuluna olan borcunu hala ödememiştir aslında. Çok istikrarlı da olsa ayağı kırılan furbolcular kervanına katılmış olması çoğu sevenini üzmüştü...

En büyük eksiği zamansız agresyonları ve çileden çıkartan kartlarıydı. Tabi ki döneminin en iyi diğer 2 ön liberosu Gattuso ve Vieira da aynı dertten müzaripti. Taktığı gözlüklerin sebebi akut glokom hastalığı olan Davids, Nike firmasının da bir çok reklam filminde oynayarak hayran kitlesini katladı. Kariyerinin son zamanları "Yeşilçam Yıldızlarının yaşlılık günleri"ni anımsatsa da CM 01/02 oyununda bile hak ettiği değeri çoktan almıştı:


Futboldaki "box to box" oyuncuların gelmiş geçmiş en iyi 10 listesinde zirveyi zorlayabilecek bir kariyere ve yeteneğe sahip "rottweiler", Barnet FC'de oyuncu koç olarak futboldan kopmama inadını devam ettirmektedir 39. yaşında. Görkemli kariyerini kötü tamamlasa da bir neslin idolüydü bu "Predator" kılıklı yıldız...




27 Aralık 2012 Perşembe

Şampiyonlar Ligi son 16 eşleşmeleri...

Şampiyonlar Ligi'nde grup aşaması sonrasıda son 16 heyecanı yaşanıyor. Çeyrek finale kalma mücadelesi anlamına gelen son 16, çift maçlı eleme usulüyle oynanacak. İlk maçlar 12-13 ve 19-20 Şubat, rövanş maçlarıysa 5-6 ve 12-13 Mart tarihlerinde oynanacak. Aralık ayında Nyon’da yapılan kura çekimi sonrası son 16 eşleşmeleri şu şekilde oluştu:

Galatasaray - Schalke04
Celtic - Juventus
Arsenal - Bayern Münih
Shakhtar Donetsk - Borussia Dortmund
Milan - Barcelona
Real Madrid - Manchester United
Valencia - Paris Saint-Germain
Porto - Malaga


Maçlara 2 aydan az bir süre var.Bir ön değerlendirme yapalım. Öncelikle şubat başı performansları ve oyuncuların sakatlık durumu üst tura çıkacak takımları belirlemede çok önemli. Aralık ayından bir pencere açarsak;

Galatasaray-Schalke eşleşmesinde Almanların ilk maçı deplasmanda oynama avantajını iyi kullanıp disiplinleriyle de mücadele edeceklerini düşünürsek, Galatasaray'ın tur şansı rakibine göre az. Tabi ki Galatasaray adına en iyi kura ama şubat ayına kadar formsuz Schalke'nin toparlanacağı da aşikar.

Celtic-Juventus eşleşmesinden süpriz çıkması çok zor. İki maçta da rakibine üstünlük sağlamasını beklediğimiz Juventus, bir üst turun en önemli adayı.

Arsenal-Bayern Münih eşleşmesinde iki güzel futbol oynayan takım karşılaşacak. Ancak Münih ekibi makine dişlilerini daha iyi çalıştırmasınan ötürü 1 adım önde.

Shakhtar Donetsk - Borussia Dortmund eşleşmesi elenmesini üzüleceğimiz iki takımı buluşturmuş. Dortmund'un bir üst turda yerini alması muhtemel ancak Ukrayna deplasmanındaki maç eşleşmenin kaderini belirleyecektir.

Milan - Barcelona; bir klasik. Bu klasiğin sonucu ise, Nou Camp'taki dominantlığı ile Barcelona lehine olacaktır. Ancak unutulmamalı ki Barcelona bu sene bu kupayı alacaksa, en fazla zorlanacağı tur da bu olacaktır.

Real Madrid - Manchester United eşleşmesinde C.Ronaldo'nun eski mabedine dönüşüne şahit olacağız. Rüyalar tiyatrosunun pek şenleneceğini söyleyemeyiz, en azından İngilizler için. Baskın olan taraf, matadorlar.

Valencia - Paris Saint-Germain eşleşmesinde PSG'nin, sadece adı kalan Valencia karşısında üstünlük sağlaması gerekiyor, eğer ki ben paramın karşılığını alcağım diyorsa.

Porto-Malaga eşleşmesi ise Porto'nun 1 adım önde olduğu eşleşme. Ancak %51'e %49 olduğu unutulmamalı. Kenarda kalmış ancak zevki bir eşleşme.

Maçlar yaklaştığı zaman daha detaylı bir yazımız olacak. O zaman bakalım neler değişmiş olacak bugünden.

Siniša Mihajlović...

          Siniša Mihajlović, doksanların sonunda duran topların tartışmasız en iyi isimlerindendi. Bazılarına göre ise en iyisi...

          20 Şubat 1969 doğumlu Mihajlović, NATO Yugoslavya'yı bombaladığı zamanlarda İtalya'daki protestocu futbolcuların en başındaydı. Hırçın ve sinirli yapısı saha içi ve saha dışında onun karakteriydi. Cantona ile beraber dönemin "yaka kaldıran futbolcu" akımının en önde gelen temsilcisiydi Mihajlović. Sol ayağının gücü günümüz futbolcularını bile kıskandırır boyuttaydı. Irkçı tavırları ve bir maçta Vieira'ya karşı kullandığı "ırkçı" tabir ise madalyonun diğer yönüydü. Kendisi, oyundan atıldıktan sonra; 3-0'dan dönen maçların bile konusu oldu.

          İtalya'da Roma, Sampdoria, Lazio ve İnter gibi takımlarda oynayan Mihajlović, bir çok başarıya imza attı. 1990-1992 yılları arasında Kızılyıldız'ın efsane kadrosunda da genç Mihajlović'i görmek mümkündü. Her an patlamaya hazır bir bomba gibi sahalarda dolaşan Mihajlović, teknik defans modasının son temsilcilerindendi. Bir rivayete göre ise her 2 frikiğinden 1 tanesi gol olurdu...

         Futbolu bıraktıktan sonraki teknik adamlık hayatına ise, futbol hayatına saygımdan ötürü değinmiyorum(!)

         Ne olursa olsun, o yıllarda bir maçta 3 frikik golüyle hat-trick yapabilen bir defansa hangi teknik adam hayır diyebilirdi ki? (Sampdoria'lı kaleci Ferron'a bir sorun...)

26 Aralık 2012 Çarşamba

Böyle bir Deportivo tekrar gelir mi?

1999-2000 sezonuydu. İber Yarımadası'nda, daha Ağustos ayında  belliydi Mayıs ayında bir şeyler olacağı. Fırtına öncesi sessizlik vardı Deportivo La Coruna taraftarında...Özellikle de Javier İrureta'nın inanmışlığı belki de fitili ateşledi.


İspanyol futbolunun yeni bir değer çıkartma vakti gelmişti. Bu değerin 1999-2000 sezonunda efsanevi kadrosuyla Deportivo olacağı belki de bazılarına göre süpriz değildi. Asıl süpriz aslında Atletico Madrid ve Sevilla'nın 2.lige düşmeleri olacaktı kimilerine göre.

Takımda yıllardır oynayan emektarlar ve yeni trasnferlerle beraber büyük bir birliktelik yakalanacaktı. Kimler yoktu ki o kadroda? İşte bazı isimler; F.Conceiçao, Djalminha, Donato, Fran, Makaay, Naybet, Pauleta, Scaloni, Schurrer, Songo'o, Flores, Victor, Manuel Pablo, Jaime, Romero, Kouba, Jokanovic... O yıl efsane olmuştu bu ayaklar.


Takımın gol yükünü çeken Roy Makaay; Salva ve Hasselbaink'ten sonra gol krallığında 3. olacaktı. Roy Makaay kendine burada kanıtlayacak ve Avrupa liglerine yelken açacaktı. Kaleci Songo'o ise kalesinde 44 gol görmesine rağmen kurtardığı maçlarla gönüllerde taht kuracaktı. Valeron ve Fran gibi usta ayakların beslediği forvet hattı ile içerde dışarda başarılı maçlar çıkaran Deportivo , ligi Barcelona'nın 5 puan önünde şampiyon olacaktı.



Belki de hak ettiği yere bir türlü gelemeyen Djalminha'ya da bir iltifat ile değinmek gerekir. "Usta ayak, top cambazı..."




Aşağıda tamamı yer alan o efsane kadro, ilerleyen yıllarda Avrupa'da bazı dönemlik başarılara imza atacak olsa da zamanla geriledi ve Riazor'daki fanatikleri uzun süre başarılardan uzak tuttu.

No.PositionPlayer
1CameroonGKJacques Songo'o
2SpainDFManuel Pablo
3SpainDFEnrique Romero
4MoroccoDFNoureddine Naybet
5ArgentinaDFGabriel Schürrer
6BrazilMFMauro Silva
7NetherlandsFWRoy Makaay
8BrazilMFDjalminha
9PortugalFWPauleta
10SpainMFFran
11ArgentinaFWTuru Flores
12ArgentinaMFLionel Scaloni
13Czech RepublicGKPetr Kouba
No.PositionPlayer
14SpainDFCésar
15SpainFWIván Pérez
16BrazilMFFlavio Conceiçao
17SpainMFManel
18SpainFWVíctor
19SpainDFLuis Ramis
20SpainMFDonato
21SpainMFJaime
23SpainMFJosé Ramón
24Serbia and MontenegroMFSlaviša Jokanović
25SpainMFFernando
26SpainGKDani Mallo
28PortugalDFHugo Carreira

Serie A'ya özlem...

" Serie A, İtalyan futbol liglerinin en üst seviyesidir. Ana sponsoru TIM ( Telecom Italia Mobile) adındaki İtalyan telekomünikasyon şirketidir." Buraya kadar her şey normal. Normal olmayan ise son 10 yılda Serie A'da yaşanan düşüş.

Doksanlı yıllar ve iki binlerin başında Serie A'nın karşısında durmak diğer dünya ligleri açısından imkansızdı. Bir İtalyan takımının Avrupa kupalarında aldığı bir yenilgi haftalarca konuşulurdu. Oyuncu kalitesi, maddi hacmi, taraftar potansiyeli ve tabi ki ihtişamlı başarılar İtalyan Ligi'nin Avrupa'nın en iyi ligi yapmıştı. Ama belki de İtalya Ligi'ni günümüzdeki kasvetli ve hantal görünümüne sokan yıl; 2006 ve olay da şike skandalıydı. Çöküş perçinlenmişti. 2006 Dünya Kupası müzeye konulsa da Serie A hançerlenmişti bir kere...

Sette Sorelle'nin (Roma, Juventus, Lazio, Parma, İnter, Milan ve Fiorentina) Avrupa'yı salladığı zamanlarda Serie A bambaşkaydı. O yıllardaki bu takımlardan herhangi birini günümüzde 5 büyük lige koysak çok rahat şampiyonluğa oynardı. Çünkü o yıllarda bu takımlar ilmek ilmek yıldız oyuncularla örülüydü. Yıldız yağmurunda şemsiyesiz kalınmıştı bir kere; İtalya Ligi bütün yıldızların mutlaka oynamak istediği bir platformdu.

Bu yıldızları ve muadillerini bir daha hangi lig  bizlere sunabilir?

Juventus:

angelo peruzzi, ciro ferrara, moreno torricelli, paolo montero, angelo di livio, antonio conte, alen bokšic, alessandro del piero, michele padovano, didier deschamps, christian vieri, nicola amoruso, vladimir jugovic, alessio tacchinardi, zinedine zidane, gianluca pessotto, fabrizio ravanelli, gianluca vialli, attilio lombardo, filippo inzaghi ve juan pablo sorín.

Ac Milan:

sebastiano rossi, christian panucci, paolo maldini, filippo galli, franco baresi, francesco coco, mauro tassotti, alessandro costacurta, demetrio albertini, marcel desailly, dejan savicevic, roberto donadoni, zvonimir boban, massimo ambrosini, stefano eranio, patrick vieira, paolo di canio, george weah, roberto baggio, gianluigi lentini, ibrahim ba, leonardo; hatta marco van basten, jean-pierre papin, frank rijkaard ve ruud gullit.

Parma:

luigi apolloni, antonio benarrivo, nestor sensini, dino baggio, hernán crespo, gianluigi buffon, roberto mussi, fabio cannavaro, enrico chiesa, lilian thuram, tomas brolin, diego fuser, alain boghossian, faustino asprilla, luigi apolloni ve ariel ortega.

İnter:

gianluca pagliuca, giuseppe bergomi, francesco colonnese, javier zanetti, fabio galante, youri djorkaeff, salvatore fresi, aron winter, ronaldo r9, nicola ventola, zé elias, diego simeone, benoît cauet, taribo west, francesco moriero, iván zamorano, paulo sousa, andrea pirlo, sebastien frey, dario šimic, mikaël silvestre, mauro milanese, alessandro pistone, marco delvecchio, clarence seedorf ve álvaro recoba.

Lazio:

paolo negro, stefano lombardi, giuseppe favalli, marcelo salas, roberto mancini, siniša mihajlovic, alessandro nesta, sérgio conceição, giuseppe pancaro, paul okon, guerino gottardi, pavel nedved, alen bokšic, dejan stankovic, iván de la peña, fernando couto, matías almeyda, giampiero pinzi, christian vieri, diego simeone, josé chamot, marco di vaio, massimiliano esposito, simone inzaghi, giuseppe signori, caluio lopez ve juan sebastián verón.

As Roma:

antonio chimenti, cafu, vincent candela, aldair, luigi di biagio, dmitri alenichev, ivan tomic, damiano tommasi, francesco statuto, paulo sérgio, francesco totti, marco delvecchio, vincent candela, daniel fonseca, abel balbo, martin dahlin.

antonio cassano'nun yeni yeni Bari'de parladığı yıllarda bizler daha gençtik ve ne yazık ki yukarıda ismi yazılı isimlerin kıymetini bilemedik. Peki ya Brescia'nın bile roberto baggio, dario hubner, andrea pirlo, luca toni, igli tare, josep guardiola gibi isimlere sahip olmasının kıymetini neden bilemedik?

Umursamaz serseri alvaro recoba'yı özler, cecchi gori'nin kaprislerini de hoş bir anı olarak hatırlar haldeysek mor menekşe bahçelerinde; ne güzel bir ligmişsin sen be Serie A!