18 Ocak 2014 Cumartesi

Yavas Yavas Kaybo'LYON!

Juninho Pernambucano'nun oynadığı 8 sezonun 7'sinde Ligue 1'i şampiyon bitirmiş Olympique Lyon; belki de futbolda dünün olmadığının en şeffaf örneklerinden biri...Şampiyonlar Ligi'nde kuralar öncesi Grimaldi Forum'un koridorlarında Lyon korkusu vardı rakiplerde; ancak şimdilerde bu kudret kaybedildi...


Son 10 sezondan Avrupa'nın önde gelen liglerine 350 milyon euro'nun üzerinde futbolcu ihracatı yapan Lyon o zamanlar ticaret ve sportif başarıyı bir arada götürebilen bir takımdı. Şimdilerde hem ticari hem de sportif sancılar içindeler. Özellikle PSG ve Monaco'nun paralı ellere geçmesi Lyon'u ikinci plana itti. Avrupa'daki muadili oan FC Porto gibi istikrarını devam ettiremedi ve son yıllarda gözle görülür bir düşüş içindeler. Arap sermayesi Lyon'u gözüne kestirmiş durumda...

2013-2014 sezonunda Ligue 1'de lider PSG'nin 19 puan gerisine düşmüş durumdalar. Lacazette ve Gomis'ten oluşan hücum hattı dışında göze çarpan artısı olmayan Lyon'un teknik direktör Remi Garde ile eski günlerine dönme hayali devam ediyor. Bir zamanlar Şampiyonlar Ligi çeyrek ve yarı finallerinin gediklisi olan, Real Madrid ile dişe dişe çarpışan Lyon'un saha içi lider ihtiyacı tavan yapmış durumda. Juninho Pernambucano'nun yeri bir türlü doldurulamadı. Benzema, Malouda, Diarra, Bastos, Lisandro Lopez ve Abidal gibi isimler satıldıktan sonra yerlerine takviyeler yapılamadı. Scout sistemindeki çarkların da sağlıklı dönmemesi futbolcu fabrikasını duraklama dönemine soktu. 2000'li yıllarda kazanılan şampiyonluklar, Şampiyonlar Ligi'ndeki üst turlar ve diğer başarılardan gelen paraların nasıl ve nerelere harcandığı merak konusu. Bu sezonun başında Real Sociedad'tan yedikleri tokat düşüşü hızlandırmış olacak ki  Ligue 1'de bir dönem düşme potasına kadar indiler. Şu an 9.sıradalar ve Avrupa Kupalarına katılmak onlar için elzem!


 
Ligue 1'e dışardan pompalanan paralar nedeniyle Lyon'un ilerleyen yıllarda ilk 3'e girmesi bile tehlikede gibi görünüyor. Kaybedilen oyuncuların yerlerinin doldurulması ve alt yapının bir an önce karlı öğrenciler yetiştirmesi en önemli çıkış yolları. En son 2008'de yaşadıkları şampiyonluğun üzerinden 5 yıl geçti ve özlem artıyor! Taraftarın artık sabredecek gücü kalmadı. Ekonomik sıkıntılar ve saha içi çöküş Lyon'un sonunu hazırladı denebilir. Lyon'un yavaş yavaş ayağa kalkıp PSG ve Monaco gibi ekiplere kafa tutması gerekiyor...

Son söz olarak, Lyon camiası şunu bilmeli ki; yavaş yavaş Kaybo'LYON!!!

Manchester City'nin Para ile Evrimi

Futbolda mazi önemlidir ama bugün ve gelecek kadar değil... Manchester City, Arap milyarderlerin eline geçmeden önce kendi halinde bir ingiliz "DEV"iydi. Bundan 10 sene önceki City ile günümüzün Manchester City'si arasında fark uçurumu andırırcasına...Bazen 10 sene öncesini hatırlamakta fayda var...



2003-2004 sezonunda City'nin daha müteveazi ve Manchester United'ın gölgesinde kalmış olduğunu görüyoruz. Kısıtlı bir futbolcu topluluğu ile Premier Lig'de mücadele veriyorlardı. Kadrolarında yıldız anlamında Nicolas Anelka ve Robie Fowler'dan başka bir isme rastlamak imkansız gibiydi. Fowler'ın sadece belli bir kesmin yıldızı olduğunu da gözardı etmemek lazım. Sezonu 41 puanla 16.sırada bitiren maviler; düşük bütçeleriyle pazarın hareketsiz takımlarından biri gibi gözüküyorlardı. Steve McManaman, Michael Tarnat ve David Seaman gibi kariyerinin son demlerini yaşayan ustalardan da yeterince verim alamayan Manchester City, dünya çapında pek de tanınan bir takım değildi. Para & Başarı & Şöhret üçgenine kavuşana kadar bu görüntülerinden sıyrılamadılar. Bugünlerde United'ın çok önünde bir çizgide olsalar da Milenyumun başları onlar için sıkıntılı ve sancılıydı denebilir. Haklarını yemeyelim; o dönem Manchester City'nin Shaun Wright-Phillips gibi bir yeteneği İngiliz futboluna katmış olması belki de en göze çarpan üretim başarılarıydı. Hatrı sayılır bir bonservis bedeliyle genç yeteneği Chelsea'ye satarak ekonomik rahatlık yaşamışlardı. Paulo Wanchope, Antoine Sbierski, Trevor Sinclair ve Paul Bosvelt gibi isimlerle ilerleme kaydetmek kulüp adına zordu. Günümüzün parıltılı kadrosunun kıymetini bilmek adına 10 sene geriye gitmekte fayda var aslında.




Her ne kadar zaman zaman küme değiştirse de City'nin taraftarı hep takımına sahip çıktı o yıllarda. Taraftar sadece bugünün zengin City'sini değil, zamanın asansör City'sini de bağrına bastı. Belki de Ada'nın en sadık taraftar gruplarından biridir Manchester City taraftarı. Yıllarca kupalara hasret kalınmasına rağmen mutevazi kadrolarını sonuna kadar desteklediler. Her zaman Manchester United'ın tahtını ele geçirmenin planları ve hayalleri içindeydiler. 2014 yılı itibariyle tahta ortak oldukları kesin! Aslında yaşadıkları acılara değdi denebilir; sonuçta Manchester United'ın Şampiyonlar Ligi şampiyonu olduğu sezon küme düşmüş bir City dramına şahitti bu taraftar..

2003-2004 sezonundan 2013-2014 sezonuna bir köprü kurmak istedik. Önce "geçmiş" ayağını inşa ettik köprünün bu satırlarla; günümüz ayağını sizler zihinlerinizde oluşturun ve köprüyü tamamlayın...



 


 

16 Ocak 2014 Perşembe

Gol Hakan Sükür, Asist Ertem Sener...

"Sağ tarafta Sabri bomboş...Berkant... Birinci çalım başarılı...Hakan boşta...Berkant, boşta kalan top..Hakan şükür, ofsayt yok..Hakan vuruyor...Haaaakan Şükür, Haaaakan Şükür gol!!!! Gol Galatasaray 1-0 önde...Hakan'ın golü, Hakan Şükür atıyor..Yine kral atıyor!!!!"

Yıl 2003, 10 Aralık günü...San Sebastian'da bir golün gelişimi bu sözlerle aktarılıyor ekran başındaki milyonlara.. işte o gol..Berkant&Hakan Şükür ortaklığını; Ertem Şener aktarıyor:


2003-2004 sezonu, Şampiyonlar Ligi D grubu son maçı; Real Sociedad-Galatasaray. Aslan mutlak 3 puan için çıktı sahaya o gece gruptan çıkma adına; tam 10 sene olmuş o golden bu yana. Aslında Kral'ın golüyle öne geçmiştik ama, olmadı; olamadı... Her ne kadar "Olacak, bu akşam olacak, bu akşam kazanacağız!!" dediyse de Ertem Şener bu golden sonra, De Paula'nın golüyle 1-1'lik skor ile uğurlandık UEFA Kupası'na...Demek ki 11'deki Aslanlarımız Ertem Şener kadar inanmamışlardı deplasman zaferine, fethine! Sağlık olsun.. Artık bir nostalji kırıntısı bu 1-1'lik maç, bir istatistik detayı. Detaylardan koparıp çıkaran ise bu maçı; Ertem Şener'in hayat verdiği gol, bir süreliğine de olsa galibiyet ümidi; bir süreliğine de olsa Juventus ile beraber bir üst tura çıkma hayali...



Türk Futbolu zaman zaman böyle coşkulu anlatımlara, gollere, turlara ve kupalara hasret kalıyor.. Dileğimiz bu haykırışları sık sık duyarız... Başta 3 büyükler olmak üzere, sık sık parlak zaferler kazanırız... İnsanımızın bunlara ihtiyacı var, futbolumuzun bunlara ihtiyacı var; hem de çok!

Seedorf ile Dirilecegiz Mi Lan?

AC Milan, doksanların kusursuz fırtınası; Çizme'nin "tornavida"sı! Bugünlerde krizin göbeğinde ve tutunacak bir dalı var artık, Seedorf... Peki Milan'ı nasıl günler bekliyor?

1962–63, 1968–69, 1988–89, 1989–90, 1993–94, 2002–03, 2006–07 sezonlarında Avrupa'nın en büyüğü olan Milan, son yıllarda bu görüntüsünden çok uzak. Topladığı onlarca kupanın üzeri artık ince bir toz tabakasıyla kaplanmaya başlıyor. Her dönem yıldızlar topluluğu olma alışkanlığını kaybetmiş ve umutsuzlağa demir atmış durumda. Takımın iki yıldızı var; biri eski günlerini arayan Kaka, diğeri ise anti-istikrar abidesi Balotelli... Milan taraftarı küskün, düşünceli ve endişeli... Tünelin ucundaki ışığın çıkış mı yoksa gelen tren mi olduğunu anlamalarına ramak kala, Allegri ile yollarını ayıran Milan; yeni bir "Pep Guardiola" umuduyla Clarance Seedorf'u takımın başına getirdi...


Milan'daki sıkıntıları alt alta yazmak istersek, bir kağıda daha ihtiyaç duyabiliyoruz. Özetlemek gerekirse, Seedorf'a miras kalan ana başlıklar şöyle;

-Bu sezon ligde en çok gol yiyen takımlarından biri Milan ve defansa bir "Maldini" bulamadılar, bulacağa da benzemiyorlar; ki bir "Maldini" daha zor gelir..

-Allegri'nin bir türlü döndüremediği oyun çarklarıyla gelen puan kayıpları, liderin 30 puan gerisine düşülmesi ve daha henüz ligin ortasında bu durumların yaşanması...

-Takımın gol yollarında etkisiz ve skor yükünün çok düşük olması. Ligin en az gol atan "dev"lerinden biri Milan...

-Futbolcuların form ve disiplin problemleri...

-Scout sisteminin çalışıyormuş "gibi" görünmesi...

-Çok önemli ve zor geçecek 2 tane Atletico Madrid müsabakası ve muhtemel Şampiyonlar Ligi'ne veda.Kimine göre Ocak ayı itibariyle Serie-A şampiyonluğu, Atletico Madrid'i elemekten daha kolay...



Milan'ın sıkıntılarına derman olacak isim Seedorf olabilir mi bilinmiyor. Belki de yaza kadar takıma "abilik" yapacak ve yerini daha tecrübeli bir isme bırakacak. Kim bilir belki de yeni bir "Simeone" profili ortaya koyacak. Fırtınanın göbeğinde dümene geçen Hollandalı çalıştırıcının gemiyi limana nasıl yanaştıracağı İtalya'da her hafta spor programlarında karara bağlanmaya çalışılacaktır... Öte yandan taraftarın korkusu yeni bir "Parma", bir başka "Liverpool" olma endişesi; kim bilir belki de "Ajax-2"... Milan'ın bir an önce toparlanmaya ve en azından Avrupa Kupalarında önümüzdeki sezon olma adına iyi bir lig sıralamasına ihtiyacı var. Hal böyleyken oyuncuların aldıkları paraları hak edecek bir performans ortaya koyma vakitleri geldi de geçiyor!

Ne olursa olsun, Associazione Calcio Milan'ı zor bir 2014 ilkbaharı bekliyor; o kesin...

15 Ocak 2014 Çarşamba

Kendine Gel Hernanes!

Serie A’daki hücuma yönelik Brezilyalı oyuncu geleneğinin son temsilcisi, Güney Amerika’da çıkarılmış en değerli madenlerden biri; Hernanes…Son dört sezonda Serie A’da attığı toplam 32 golle dikkatleri üstüne çeken Hernanes bu sezon sadece 2 gole imza atabildi. Gözle görülür bir form düşüşü yaşayan Hernanes'in bir an önce kendisini toparlaması gerekiyor. Futbol için güzel bir renk çünkü...

BÜYÜK ÇIKIŞ

Hernanes için Sao Paulo futbol fabrikasının en nadide ürünlerinden biri diyebiliriz. 2008’de Brezilya’da en iyi oyuncu ödülünü almasının ardından bir yıl sonra da İngiliz “The Times” gazetesi tarafından geleceği parlak oyuncuların arasında gösterilmesi, dikkatleri Hernanes’in üzerine çekti. Lazio elini çabuk tuttu ve 2010 yılında Hernanes’i kadrosuna kattı. 11 milyon euro değerindeki bu adam, artık Serie A’da parlayacaktı. Vladimir Petkovic ile formunu yükselten Hernanes, Lazio ile birlikte Brezilya Milli Takımı’na da daha fazla çağırılır oldu. Milli formayla, Fransa maçında Karim Benzema’ya attığı “ölümcül” tekme hâlâ hafızalarımızda olsa da Hernanes’in futbolu ile bu olayı unutturacağına dair umutlarımız hâlâ taze. Tek handikapı biraz ilerlemiş yaşı olsa da Hernanes’in daha yapacağı iş çok, yeni başlıyor…


Lazio hücumlarına yön veren, duran toplarla skora etki eden, verdiği paslarla defansları zorlayan bir isim Hernanes. Orta sahanın ortasında oyunu iki yönüyle oynamaya çalışması, Serie A gibi zor bir ligde aranan bir özellik. O da bu beklentileri fazlasıyla karşılıyor zaten. Serie A’da Ricardo Kaka romantizmi her zaman yaşanmış, benzerleri umutla beklenmiştir. Bazıları tarafından; stilleri çok benzemese de yeni Kaka olarak gösterilen Hernanes’in yükselişi kesilmiş olsa da devam edeceğe benziyor.

LAZIO GÜNLERİ SAYILI

Futboluyla Andrea Pirlo parıltıları gösteren Hernanes’i Avrupa’nın dev kulüpleri şimdiden yakın takibe aldı. En az 20 milyon euro bonservis bedeli biçilen Hernanes’in Şampiyonlar Ligi kuralarında seri başı olan takımlardan birine gitmemesi için hiçbir neden yok. En azından Grimaldi Forum buna hazır gibi…

14 Ocak 2014 Salı

O, Ruben CastrO!

La Liga’daki onca yıldızın arasında Ruben Castro’nun yüzüne kimse bakmıyor ama aslında o ligin en yeteneklilerinden biri… Tek kusuru, biraz geç kalmak ve dalgalanan performanslar!

Futbol hafızası iyi olanlar onu Ekim 2001’den hatırlar. Las Palmas’ın Real Madrid’i 4-2 yendiği maçta 2 golle yıldızlaşan bir genç vardı; hak ettiği değeri çok sonradan kazanmış bir matador, Ruben Castro Martin… Kanarya Adaları’nda doğan ve bir çok takımda oynamış bir gezgin. Son durak Real Betis ve burada işler iyi gidiyor. Ruben için kariyerinde Real Betis’in yeri bambaşka…

Betis’e uzanan yol…

Ruben Castro milenyumun başlarında futbol dünyasına kendini Las Palmas ile tanıttı. Özellikle sağ ayağını üst düzeyde kullanması zamanla onu mevkidaşlarından ayırdı. Las Palmas’ın 2. Lig’de yer aldığı dönemde 22 golle ligin gol kralı oldu. Ruben Castro’nun Las Palmas’taki başarılı bireysel performansını 36 golle süslemesi Deportivo’nun radarına girmesine yetti de arttı bile. 2004 yazında Kanarya Adaları’na elveda derken, Riazor’a merhaba dedi. Ancak Deportivo kariyeri daha çok “kiralık” sezonlarla geçti. Sırasıyla Albacete, Racing Santander,Gimnastic, Huesca ve Rayo Vallecano’daki kiralık sezonları Ruben’i kariyer olarak bir hayli geriletti. Belki oyun anlamında tecrübe kazandı ama bir türlü istediği vitrini yakalayamadı. Özellikle çok istediği milli takım formasını U-21 düzeyinin üstünde bir türlü giyemedi.

Real Betis ile yakalanan çıkış

2010 Ağustos’u Ruben Castro için önemli bir dönemeç oldu. Deportivo’dan Real Betis’e 1,7 milyon euro bonservis bedeli ile geçen Ruben; Emana ve Molina ile beraber takımı 2.ligden La Liga’ya taşıdı. Bu parlak sezonu attığı 27 golle tamamlayan Ruben Castro; artık La Liga için daha güçlü ve hazırdı. Geçen sezonu 18 golle tamamlayan Ruben Castro son 3 yıldır takımın en golcü ismi. Real Betis ile istikrarı ve istediği vitrini geç de olsa yakaladı. Ruben Castro La Liga gibi zorlu bir ligde kendini göstermeyi başarmış 32 yaşındaki bir “kurt” artık. Bugünlerde tek derdi; milli takım seçimlerinde göz ardı edilmesi. Bir röportajında “Milli takım bir rüya ve orda duruyor, bunun için gol atmaya devam etmeli ve şansımı beklemeliyim” diyerek içini döküyor. Belki de dünyanın en iyi milli takımına girmek çok kolay değildir. Yine de son yıllarda  maç başına attığı gol ortalaması ile David Villa, Pedro ve Fernando Torres gibi mevkidaşlarının çok önünde olan Ruben Castro’ya haksızlık yapıldığı da söylenebilir.


 

Real Betis ile çıktığı 135 maçta 72 gol atmış olması onun en önemli mental avantajı. Bu güven Ruben’in agresifliği ve yenilgiye tahammülsüzlüğü ile birleşince rakipler için tehlikeli bir oyuncu ortaya çıkıyor. Özellikle derinlemesine atılan toplar ve karambollerdeki golü koklama yeteneği tecrübesiyle birleşince gol atmak çok da zor olmasa gerek. Zaman zaman yüzde seksenlere varan başarılı pas yüzdesi de Betis hücumlarındaki kombinasyonları arttıran bir etken. Ruben Castro’nun ilk bakışta göze çarpan en önemli eksiği ise defansif forvet özelliğini pek taşımaması. Açıkçası bu yaştan sonra da taşıması zor görünüyor. Genelde kısa paslar ve verkaçlar ile ceza sahasındaki etkinliğini arttıran Ruben Castro şimdiden Betis tarihine geçmiş durumda. Bir röportajda 2012’nin kariyerinin en iyi yılı olduğu belirten Ruben, hala milli takım için buruk bir beklenti içinde...



Şimdiden Brezilyalı Ricardo Oliveira’yı unutturan Ruben, La Liga’da Lionel Messi ve Cristiano Ronaldo gibi 1. sınıf golcüler kadar olmasa da geriye kalanların arasında belki de en iyilerinden. La Liga'da forma giymiş olan Roberto Soldado, Alvaro Negredo, Fernando Llorente, Diego Costa Pedro ve David Villa gibi mevkidaşlarının arasında ilk göze çarpanlardan biri Ruben Castro!

Bu sezon sadece "1" gol atmış olmasını bir "iş kazası" olarak görüp ileriye umutla bakmak bize düşen görev galiba...Çünkü ne olursa olsun O, Ruben Castr'O!

“Süper Mario” Mandzukic

Euro 2012’ nin yıldızı, “Nokta Forvet” geleneğinin en ideal temsilcisi ve güce dayalı futbolun en istikrarlı isimlerinden biri. Kısaca; Mario Mandzukic…

Mario Mandzukic 27 yaşında ve Orta Avrupa’nın en iyi forvetlerinden biri. Marsonia ve NK Zagreb takımlarıyla başlayan kariyeri özellikle Dinamo Zagreb ile dikkat çeker bir hal aldı. 2007 yılında Eduardo da Silva’nın Arsenal’e transferi sonucu, Mario Mandzukic’i gözüne kestiren Dinamo Zagreb elini çabuk tuttu ve onu transfer etti. 81 kez Dinamo Zagreb formasını giyen Mandzukic, 42 golle dikkatleri üstüne çekmeyi başardı. Özellikle Alman takımlarının markajından bir türlü kurtulamadı. Yönetimin düşük bulması gerekçesiyle 2009 yazında Werder Bremen’in 12 milyon euro değerindeki teklifi reddedildi. Zaman zaman Dinamo Zagreb’te sıkıntılı ve kriz dolu günler geçirmesi, 2010 yazında Mandzukic’i doğduğu topraklardan ayırıp Wolfsburg’a getirdi. Bu transfer Mandzukic için yeni bir sayfa olacaktı…


Bundesliga ve Euro 2012

Wolfsburg’ta forma giydiği dönemde, hücumdaki etkinliği ile taraftarın gözdesi oldu. Wolfsburg formasıyla iki sezonda attığı 20 golle Bundesliga’da çıkışına devam etti. Bu yükselen performansını Euro 2012’ye de taşıyan Mario Mandzukic, turnuvanın en göze çarpan isimlerinden biri oldu. Play-off turunda Türkiye’nin Hırvatistan’a elenmesinde baş aktörlerden biri olan Mario Mandzukic, turnuvada attığı 3 golle de en golcü isimler arasında yerini aldı. İrlanda Cumhuriyeti ve İtalya maçlarında attığı goller Mandzukic’i yıldızlaştırdı. Artık yükselen formu; onu Allianz Arena’ya taşıyacaktı.



Euro 2012 sonrası Bayern Münih’e transfer olan  Mario Mandzukic , kariyerinin zirvesine çıktı. Transfer ücreti konusunda net bir açıklama yapılmasa da 12 milyon euro civarı bir ödeme yapıldığı söyleniyor. Mandzukic, şu ana kadar çıktığı 66 maçta 35 gol atarak Bayern Münih'in en golcü oyuncularından olmayı başardı. Mario Mandzukic, bu performansıyla Bayern Münih’te aldığı ücretin hakkını veren futbolcuların başında geliyor. Bu sezon attığı 10 golle takımının liderliğinde önemli pay sahip olan tecrübeli Hırvat, taraftarın da sevgilisi. O artık Bunseliga’nın durdurulması en zor forvetlerinden biri, belki de bir numarası.

Güçlü fiziği, hava hakimiyeti, gole yakınlığı  ve mağlubiyete karşı direnci Mandzukic’i Bundesliga’nın sayılı forvetlerinden biri yaptı. Nesli tükenmekte olan “Nokta Forvet” geleneğinin en son temsilcilerinden Mario Mandzukic’i izlemek bizler için büyük zevk…

13 Ocak 2014 Pazartesi

Futbolun iki yüzlüsü Clauido Caniggia

1990 Dünya Kupası’nın yıldızlarından, oynadığı futboldan çok; skandalları ve aykırı tarzıyla hafızalarda kalan bir Güney Amerikalı… Claudio Caniggia…



Kulüp kariyerinden ziyade, Arjantin Milli Takımı ile attığı kritik gollerle akıllarda kalan bir isimdir Claudio Caniggia. Özellikle forvet hattında Maradona ile yakaladığı uyum 1990 Dünya Kupası’na damga vurdu. Son 16 takım arasına kalan Arjantin’in rakibi Brezilya’ydı. İtalya’da oynanan Güney Amerika klasiğinde son 10 dakikada sahne alan Claudio Caniggia, attığı golle ülkesini bir üst tura taşıyacaktı. Golün asistini yapan Maradona; Claudio Caniggia ile uyumu sayesinde sambacıları üzecekti. Yugoslavya maçı sonrası yarı finalde İtalyanlara karşı attığı golle maçı uzatmalara götüren Claudio Caniggia, Walter Zenga‘nın 517 dakikalık gol yememe rekoruna da son verdi. Maçın kahramanı olmasına rağmen, maç içinde topa elle müdahalesi sonucu sarı kart gördü. Finalde kart cezası nedeniyle Caniggia’yı izleyemedik. Kim bilir belki de oynasaydı Arjantin’in müzesinde bir Dünya Kupası daha olurdu. Sonrasında 1991 Copa America ve 1994 Dünya Kupası’ndaki etkili oyunu ve golleri Claudio Caniggia’yı bir efsane olma yolunda ilerletti.





Skandallar, skandallar, skandallar…

Claudio Caniggia ,Boca Juniors yıllarında beraber oynadıkları Maradona ile bir golden sonra dudaktan öpüşmeleriyle gündeme geldi. Caniggia’nın eşi “Bazen Maradona’nın eşime aşık olduğunu düşünüyorum. Uzun saçları ve büyük kaslarından dolayı olmalı…” diyerek ateşe körükle gitmişti. Caniggia Arjantin Milli Takımı’ndan yıllarca uzak kaldı, sebebi ise saçlarını kestirmeyi reddetmesiydi. Daniel Pasarella’nın bu isteğini geri çevirmesi, bizi Claudio Caniggia’dan uzun süre mahrum etmişti. Yıllar sonra 2002 Dünya Kupası ile takıma dönse de, formsuzluğu sebebiyle bir türlü kadroya giremedi. Zaten o turnuvada kötü olan Arjantin Milli Takımı, Claudio Caniggia’nın İsveç maçında yedek kulübesinden hakeme küfür edip atılmasıyla iyice çözüldü. Caniggia sorunlu futbolcu damgasıyla zaman zaman çeşitli skandallarla anıldı. Gezgin futbolcular kervanına katılmasında bu aykırı yönü önemli rol oynadı.




Kulüp kariyeri hayal kırıklığı

Claudio Caniggia döneminin en hızlı futbolcularından olsa da kulüp kariyeri hep istenenin çok uzağında kaldı. Caniggia’nın milli takımda yaptıklarının hatrına kulüp kariyerini hoş görsek de oynadığı çeşitli takımlarda daha da iyisini yapamaz mıydı diye sormadan da geçemiyoruz. Skandalları ve Arjantin Milli Takımı arasında sıkışıp kalmış biriydi Claudio Caniggia. Futbolun iki yüzlüsüydü belki de…

12 Ocak 2014 Pazar

Sahte "Neuf" Antoine Griezmann!

Fransız kanat oyuncusu Antoine Griezmann, İspanya'nın Real Sociedad takımında forma giyiyor. Zaman zaman kanattan devşirilerek gol bölgelerinde de görev alması nedeniyle sahte "9" olarak da anılmakta. Bu sezon La Liga'da forma giydiği 16 maçta attığı 12 gol ile krallık yarışında 3.sırada olan bu 22'lik Fransız, ilerleyen yıllarda adından çok söz ettireceğe benziyor.


Antoine Griezmann, 2005 yılında Montpellier kulübünde denenirken Sociedad'a karşı bir hazırlık maçında görev almış ve ispanyolların radarına takılmıştı. Sürati, tekniği ve kontrollü ayağıyla beğeni toplayan bu genç yetenek, 16 yaşında Sociedad akademisine ayak bastı. 2005 yılından beri formasını giydiği Real Sociedad ile 30 gole imza atan genç kanat oyuncusu gol bölgelerindeki etkinliğini geliştirerek "DEV"lerin radarına girmeyi başardı. Milli formayı alt yaş gruplarında defalarca giyen Antoine Griezmann , Fransa'nın geleceğini ören isimlerden biri olmaya aday... Özellikle doğduğu topraklarda, Lyon'a karşı attığı bu gol kumaşın zerafetini gözler önüne sermekte;


Geçtiğimiz sezon ligde 10 gol atan Antoine Griezmann, bu sezon şimdiden 12 gole imza attı ve 20 gol barajını geçme ihtimali de bulunuyor. Bazı spektaküler gollerini yok sayarsak, genelde sade ve fırsatçı bir golcü olduğunu söylemek mümkün. Defansın hatasını kollayan ve olması gerektiği yerde olan Griezmann, net vuruşların adamı. Tek eksiği zaman zaman yaşadığı disiplin problemleri olan Antoine Griezmann'ın yaşı ilerledikçe bu sorunu da çözeceğini düşünebiliriz. Önümüzdeki sezon için transfer piyasasının öne çıkan isimlerinden olması beklenen bu genç Fransız için, memleketinin takımları kesenin ağzını açmış durumda. Özellikle PSG ve Monaco gibi "paralı" devler, Antoine Griezmann'ı yakından takip ediyor.

Sözleşmesinde 30 milyon euro fesih bedeli bulunan Antoine Griezmann için bu parayı ödemeye hazır takımların bulunduğu biliniyor. Hal böyle olunca Griezmann'ın ilerleyen yıllarda Frank Ribery'nin tahtını ele geçirme hayallerine bir tık daha yaklaşacağını söylemek çok da yanlış olmaz...



11 Ocak 2014 Cumartesi

Kalecinin Kısası Vincent Enyeama

Nijeryalı Vincent Enyeama, Ligue 1'de Lille takımının kalesini koruyor. Daha önceki senelerde zaman zaman adından söz ettirse de asıl çıkışını bu sezon yaptı. Enyeama bu sezon Ligue 1'de çıktığı 19 maçta sadece 8 gol yiyerek Avrupa'nın en az gol yiyen kalecilerinin başında yer alıyor. Tecrübeli Nijeryalı, 2014 Dünya Kupası'nın "altın eldiven" adaylarından...

 
Ligue 1'de üst üste 12 maç gol yemeyerek dikkatleri üzerine çeken Vincent Enyeama, 1061 dakika boyunca kalesini gole kapamış olsa da Bordeaux'dan yediği gol rekor kırmasına engel olmuştu. Bir kaleci için kısa sayılabilecek 1.80 boya sahip Kara-Panter geç demlenen bir eldiven. 2010 Dünya Kupası'nda yıldızı biraz daha parlayan Vincent Enyeama, kendi kıtasının verdiği enerjiyle turnuvanın göze çarpan isimlerinden olmuştu. Enyeama, Arjantin ve Yunanistan maçlarında devleşerek adından söz ettirmişti. Aslında bu başarının sinyallerini 2009 yılında israil'de yılın futbolcusu seçilerek vermişti tecrübeli eldiven. Vuvuzela sesleri arasında 2 maçta "maçın adamı" seçilen Eneyama, Afrika Kıtası'nın son yıllarda yetiştirdiği en iyi 5 kaleciden biri denebilir.

 
2011 yılında Fransa topraklarına Lille takımıyla ayak basan Kara-Panter, UEFA Şampiyonlar Ligi'nde gol atan ender kalecilerden biri olmayı başardı. 1.80'lik boyuna rağmen refleksleri güçlü ve çevik olan Vincent Enyeama, Fransa'da şu an sezonun en iyi performanslarından birini sergilemekte. Kariyerinin en olgun günlerini yaşayan Enyeama, Avrupa'nın dev takımlarında forma giymeye uzak da olsa, 2014 Brezilya'da Nijerya formasıyla harikalar yaratmaya aday. Bu yaz O'nun için daha da sıcak geçeceğe benziyor...

Yan toplarda zaman zaman yaşadığı zaafiyetleri telafi edebilirse, kariyerinin son düzlüğünde büyük başarılara imza atabilecek potansileye sahip olan Vincent Enyeama; başkent Abuja sokaklarında çocukların idolü olabilecek biri isim olabilir...

Nerden nereye Mendieta?

İspanya Milli Takımı ile bir Dünya Kupası, bir Avrupa Şampiyonası gören; Valencia ile zirveye çıkıp Middlesbrough ile sonlanan bir kariyer…Gaizka Zabala Mendieta!

Mendieta 90′lı yılların başında Valencia’da sahne almaya başladı. Güçlü fiziği ve oyunun iki yönünü oynayabilmesiyle mevkidaşlarının arasından sıyrıldı ve doksanların sonuna doğru takımın değişilmez oyuncusu oldu. Öyle ki 2000 ve 2001 yıllarında UEFA tarafından Avrupa’da yılın en iyi orta saha oyuncusu bile seçildi.


Valencia ve diğerleri

Kariyerini Valencia ve diğerleri olmak üzere ikiye ayırabiliriz. 1993-2001 yılları arasında Valencia as takımında yer alan Mendieta; çeşitli teknik adamlarla çalıştı. Hepsi de kadroya önce Mendieta’yı yazar, etrafına geri kalan 10 ismi yerleştirirdi. Valencia ile 2001 Şampiyonlar Ligi finalinde Bayern Münih’e kafa tutan Mendieta, üzülerek de olsa ikincilik madalyasını boynuna taktı. Penaltılardan yana kötü bir final geçirse de kariyeri artık zirvedeydi. Mücadeleci futbolu, ince pasları ve “6″ numaranın hakkını vermesiyle zamanla İspanya Milli Takımı’nda da yerini aldı. Euro 2000 ve 2002 Dünya Kupası’nda forma giydi. Kendisi her yönüyle tam bir futbolcuydu. Sürekli koşması, omuz omuza mücadelelerde yüreğini ortaya koyması, duran toplardaki zeka kıvılcımları, liderlik özellikleri, ince asistleri ve yenilgiye karşı olan direnci onu vazgeçilmez kılmıştı. Özellikle milenyumun başında Avrupa’da bütün takımların hedefindeydi. Sahada rakiplerini marke eden Mendieta, saha dışında da rakip takımların yöneticileri tarafından markajdaydı. İspanyollar Mendieta ile ne kadar övünseler azdı, ta ki 2001 yazına kadar…

Sona doğru...

Lazio’ya 48 milyon euro bonservis bedeli ile transferi, Valencia kulübü için bir fırsat olsa da Mendieta için sonun başlangıcı oldu. Lazio formasını sırtına geçirdiğinde herkeste tatlı bir heyecan vardı. Ancak bu heyecan 1 sezon sonra yerini bir “fiyaskoya” bırakacaktı. Mendieta’nın tarihteki gelmiş geçmiş en pahalı ilk 10 transfer içinde olması; kendisi için bir gurur, Lazio için ise kötü bir anıdır. Bir türlü Lazio’ya uyum sağlayamadı. Her ne kadar Pavel Nedved’in takımdan ayrılması sonucu yerini doldurması için alınmış olsa da; sadece Nedved’in gidişiyle oluşan sarı saçlı futbolcu eksiğini kapayabildi. Zamansız sakatlıkları Mendieta’nın İtalya kariyerine darbe vurdu. Beklentilerin çok altında kalan bu İspanyol gurbetçi; Barcelona ve Middlesbrough’daki kiralık sezonlarında da Valencia günlerinin yanına yaklaşamadı. Middlesbrough’ya transferi sonrası kalan dört yılda da sakatlıklarla boğuşan Mendieta, 13 Mayıs 2008′de futbol kariyerine son noktayı koydu…

 

Keşke…

Valencia kariyerinin hatrına son dönemlerindeki çöküşü yok sayarsak, Mendieta gelmiş geçmiş en iyi İspanyol orta saha oyuncularından. Kimilerine göre en iyisi. Penaltılardaki kendine güveni ve vuruş tekniği hala hafızalarımızı tatlı tatlı okşar. Valencia ile kaptan olarak çıktığı maçlardaki santra öncesi flama değişimleri bile bir başka anıdır bizlere. Keşke kariyer planlamasını daha iyi yapabilseydi. Belki de zamansız Lazio transferi sonrası doğduğu topraklara,Kuzey İspanya’ya dönseydi kendini biraz olsun toparlayabilirdi. Ancak o, Premier Lig’i seçti ve sonrası malum…
Gaizka Zabala Mendieta; modern futbolun Titanik hikayesidir. Güzel bir başlangıç ama kötü bir son…